SİZE KENDİMDEN BAHSEDEYİM PART 2

 Kahveler içildiyse ya da hazırlanıp alındıysa kariyer yolundaki fikirlerimi beyan etmeye başlıyorum:

İşveren diye nitelendirilenlerden mi başlayayım yoksa çalışma arkadaşı ekip üyesi tarzı tanımlardan mı? 

İşverenden başlayalım; bu şahıslar (bahsedeceklerim genellemeler dahilinde benim patronum böyle değil diyenler sakinleşsin tabiki de herkes aynı olamaz) iş tanımınız ve iş tanımınız dışında yapabileceklerinizi düşündükleri her işi size yıkan sömürgeci tipler. Gerekli pozisyonlara nitelikli insanları atamaktansa az personelle her işi halletmeye çalışan ve sürekli gelirleriyle alakalı şikayet edenler. Yani küfredesi geliyor insanın ama burda derin bir nefes alıp sakinleşiyor ve saygımızı koruyoruz :) Kendimden hemen küçük bir örnek veriyorum: Ben uygulamalı olarak mesleği öğrenen bir ön muhasebeciyim. Yeri geliyor çay kahveci yeri geliyor temizlikçi ve yeri geliyor asistan oluyorum. Bonus olarak aşçı olmamı isteyen biri de olmuştu ama tabikide kabul etmedim. Geri kalanları kabul ettiğim için kimi zaman öfkeleniyor kimi zaman  kendime çok üzülüyorum ancak ihtiyacım vardı pes etme lüksüm yoktu ve herkes aynı değildir düşüncesi beni ikna ediyordu. Üzülerek söylüyorum ki farklı olanları bana denk gelmedi arkadaşlar ve emeğimi hak eden bir işverenle henüz tanışamadım. Türkiye şartlarında size bu konuda başarılar diliyorum ben standartlarıma uymayan teklifleri beş parasız kalmak karşılığı da olsa kabul etmiyorum. Konumuzdan uzaklaşmadan devam edeyim, Robin Sharma Liderlik Bilgeliği kitabında bir LİDERİN nasıl olması gerektiğini ve olursa nasıl yükselişe geçeceğini inanın bana bütün detaylarıyla yazmış. Bu kitabı okumadan önce işverenlerden beklentimi çok fazla tutuyorum diye kendimde bir problem olduğunu düşünüyordum ama hayır beyler bayanlar bende bir problem yok bu düzeni normalleştiren insanlarda problem. En basidinden başlayalım Doğum Günleri. Sizleri bilmem ama her günü es geçebilirim de kendi doğum günümü es geçemem bu dünyaya bir armağanım ve bu zor şartlar altında yaşadığım her yıl tabikide kendimi kutlayacağım! Aksini sizde yapmayın lütfen başkasından beklemeden kendinizi varlığınız için kutlayabilirsiniz. İlklerde bir lanet gibi işe giriş tarihlerim sürekli doğum günüme yakın zamanlara denk geliyor ve ben izin isteyecek yüzü bulamıyordum. Benim için çok acınası bir gün oluyordu ve doğum günümde çalıştığım için çok üzgün hissediyordum kimse de benim için şampanya patlatmıyordu tahmin edeceğiniz üzere. Benim mantığıma göre bir personel yeni başlamış dahi olsa belgelerini aldığında doğum tarihine bakarsın ve o gün izinli gününe denk gelmiyorsa samimiyet derecesine göre kutlarsın sonra da ona izin verirsin. Bizler bu kadar ki değerli canlılarız ve insan canını kurtarmıyorsanız o gün çalışmanız gerekli değil. Herkes bir durup düşünsün ya lütfen doğum gününüzde çalışmanız normal değil arkadaşlar. Bunu normalleştirmeyin. Kutlayan işverenlerim olsa da kimse beni o gün eve göndermedi ve ben sürekli beni önemsizleştirdiklerini hissedip üzüldüm. Yıllardır tabikide bunu yapmıyorum o günümü kendime ayırıyor ve asla çalışmıyorum ancak bunu ben söylemeden yada istemeden işverenlerin yapması gerekiyordu. Beni o gün çalıştırmasalar iflas etmeyeceklerdi ve çalışanları olmadan bir şirketin de olmayacağını düşünemiyor gibiydiler. İşçi işveren ilişkisi karşılıklıdır. Karşılıklı memnuniyet çerçevesinde yürür ve sizi neden işe almaları gerektiğini sorduklarında sizde onlara neden burda çalışayım diye sorabilirsiniz. İnsan olarak değer görmek çalışmanın başlıca kuralıdır. Size hak ettiğiniz değeri vermeyen hiçbir yerde bulunmayın. İçinizde sürekli burda benim ne işim var hissi ile kendimi değersiz bir köle hizmetçi yada çalışan olarak hissediyorum düşüncesi olacağına ordan koşarak uzaklaşın ve kendinize biliyorum çok zor ama yeni bir yer arayın. Durum çok vahim değilse önce yeni yeri bulun daha sonra çıkın. Kendi adıma söylüyorum ki insanlığıma değer vermeyen bir yerde bulunmak kendime olan saygımdan götürüyor ve bu içimdeki boşluğu sadece daha çok besliyor. Bahsettiğim şartlara göz yumarak çalıştığınızda da içinizde sadece kendinize bir acıma duygusuyla günün birinde sebepsiz gibi görünen öfke patlaması ardından da ağlama krizi geliyor. Kendinizi tebrik edemiyorsunuz çünkü o çalıştığınız günlerin övünülecek bir tarafı yok sadece hüzün hissettiriyorlar ve mecbur kaldığınız sebepler daha da duygu karmaşıklığı yaratıyorlar.

Gelelim çalışma arkadaşlarına; en sevdiğim kısımlardan biri de bu. Yeni gelen değilmişsiniz gibi asla işi öğretmeye yanaşmayan veya daha da kötüsü öğretmeden kendisinin yapması gereken iş dahil bütün işleri üzerinize yıkan; iş yerinin sınırları içerisinde olan haksızlık saygısızlık şiddet (sözlü veya fiziki) gibi bütün olumsuz davranışlardan biriyle karşılaşan çalışma arkadaşlarına sanki bu çok doğalmış gibi tepki gösterip patron bugün çok sinirli diye saçma ÇOK SAÇMA bir mazeret uyduran pardon SEBEP gösteren, sürekli birilerinin kuyusunu kazmaya çalışan eleştiren kötüleyen, kadınsanız eğer sizinle giyim ve makyaj yarışına giren sizi sürekli kıskanan, erkekseniz sürekli işten kaytarıp kankaymışsınız gibi bir hava verip bütün işi size yaptıran ve sıraladıkça tansiyonumu tavan yaptıran daha niceleri...

Öncelikle bu gibilerle savaşabilir (sağlıklı bir iradeyle), vaktime enerjime yazık deyip görmezden gelebilir, yetkili kişi yada birimlere şikayet edebilir, kesin çözüm olarak ise işten ayrılabilirsiniz. Anlatmak istediğim nokta şu ki bunların hiçbiri NORMAL değil beyler bayanlar böyle durumlarda düşündüğüm tek şey BUNLARA NE GEREK VAR Kİ? Gerçekten ne gerek var ? İşe başlayan kişinin iyilik standartlarında ortalama düzeyde biri olduğunu düşünelim, bizlerde yıllardır çalışan deneyim sahibi personeller olalım. Bizim yapmamız gereken yeni gelene en kibar şekilde yardımcı olmak, iletişim kurmak ve uyum sağlamasını sağlamak. Diğer iş arkadaşlarımıza da mobing uygulamadan yada kendi sorumluluklarımızı onlara yıkmadan iş akışını sürdürmek. Saçma entrikalara başvurarak insana neden kendisini garip hissettiriyor ve olduğu yeri sorgulatıyorsunuz? Okulda birbirimizi sınıflandıran sınavlar yetmiyor mu ? Yetişkin olan birey zorlu eğitim sürecinden sonra bir de huzuru bulacağına iş ortamında da mı yarış atı gibi kendini yıpratmaya devam etsin? Tekrar soruyorum kaostan beslenen canlılara ne gerek var ? Uyum sağlasanız yardımcı olsanız ne olur yani? Dünyayı uzaylı istilasından kurtarmayacağız, ticaret yada üretim yapıp yararlı bireyler olup karşılığında ihtiyaçlarımızı almamızı sağlayan parayı kazanıp mutlu bir hayatın sırrı mutlu bir iştir deyip kendimize odaklanacağız. İnanamazsınız ama hepsi bu! Dramaya ne gerek var ? Pardon bu traji komik korkunç bir trajedi de olabilir emin değilim durum o kadar ki vahim. Sonra neden sosyalleşemiyorum neden yalnızım neden mutsuzum vs. Böyle Saçmalıkların normalleştiği bir yerde bir insan nasıl olurda sorgulamaz ya nasıl olur da normalmiş gibi devam eder hayatına? Şimdi soğuk algınlığına bağlı bir şekerleme  molası  verelim bu konu beni yeterince gerdi çünkü... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutluluk Zamanı

Başımız Sağ Olsun

25. Yaşımdan Sevgilerle