SONA YAKLAŞIRKEN

 Ölmek değil yaşamamak korkunç diyordu yazar...

Bu cümle beni çok düşündürdü. Kendime verdiğim sürenin son 3 yılına girerken bazı şeylere çok yakın bazı şeylere de çok uzağım. Bu sıralar bir peri bana dokunmuşta bütün sihir kaybolmuş gibi hissediyorum, öyle ki uyanığım o kadar ki ciddi. Polyana içimden gideli bir süredir böyleyim. Hiçbir şeyin daha iyi olmayacağını bilip kötüleşen dünyada kopan kıyamette hep kendi dünyamı yaratıp mutlu yaşayacağıma inandım. Şimdi düşünüyorum da böyle bir yerde gerçekten kendi dünyamı yaratabilir miyim?

Çok açtım son zamanlarda... Dünyaları değil evreni istiyordum hep. Aç kalmaya alışıp ölümü beklersin ya kabullenişin son çığlığında kaybettim seni. Öldün içimde kayboldun belki de. İyi olmayan her şeye alışmaya mecbur bırakıldığımız gibi buna da alışmak zorunda kaldım. 

Tekrar karşılaşır mıyız dersin? Kısmet yada kader gerçek mi? Birbirinin kaderinde olan kişiler miyiz bizde? Her yeniden doğuşunda aynı kadını bulan ve onu seven bir adamın hikayesini okumuştum böyle şeyler gerçek midir? Ne kadar da inanmak istiyor insan ruh eşlerine oysa milyarca insanın arasında yanındaki kişinin ruh eşin olması o kadar düşük bir ihtimal ki... 

Kocaman bir oh be çekeceğim. Neden mi nasıl mı? Hani bir şeylerin ucundaymışsın gibi hissedersin ya oldu olacak tuttu tutacak bende böyle hissediyorum işte. Ha burada yağmurlar geliyor az kaldı sen seversin yağmurları. Bazen huzurlu bazen de boğulacak gibi hissettirmesinin sebebi; bazen ağlayanların hüznünü bazen de bahara hazırlığın enerjisini verdiği için midir?

Bak yine çenem düştü tekrar görüşelim, konuşalım, benim bir zamanlar seni dinlediğim gibi sen de beni dinler misin?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutluluk Zamanı

Başımız Sağ Olsun

25. Yaşımdan Sevgilerle