Savaş

 Ben sinirli bir insanım. Yıllar beni hem sabırlı hem de daha sinirli bir insan yaptı. Sinirlendiğimde aklımdan şah damarı bıçaklanan insanlar , kırılan camlar, patlayan silahlar ve bolca kan geçiyor. Aklımdan geçenleri yapamadığım için ağlıyorum. Sinirimi fiziksel şiddetle dışa vuramadığım için hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve yansıtamadığım sinirimin gözyaşlarımla sönmesini bekliyorum. O anlarda benim dünyamda yaşam olmuyor. Her yer karanlık ve kaos oluyor. Bolca ölüm. Tek istediğim herkesin ölmesi ve her şeyin yok olması. Bir insan istiyor diye kıyamet kopabilir mi? Bir anda tuzla buz olsun istiyorum her şey. Kocaman derin bir boşluk. Sessizlik , atmayan kalpler. Şairin söylediği demirler eriyor hırsımdan cümlesi ben büyüdükçe sinirimi tarif etmek için çok basit kaldı. Çocukluğumdaki aptal sinirimi özlüyorum bazen o zamanlar birisini kırmamak için uğraşmadan umarsızca konuşur ve bağırırdım. Hiçbir zaman yetmedi yaptıklarım sinirimi boşaltmama. Dünyama çöken sis asla azalmadı. Şimdi büyüdüğüm için sinirlensem de mantıklı konuşmak ve kimseyi kırmamak zorundayım bilinçlendiğim ruh halimde kendim kendimi boğuyorum. İçimdeki öfke neyden diye düşünmek analiz bile etmek istemiyorum artık. Yaşam savaşından olsa ne fark eder sevgisizlikten olsa ne fark eder öyle değil mi? Bu öfke ben nefes aldığım sürece geçmeyecek sanki. Varoluşsal yorgunluktan çok daha fazlası. Saf bir çocuğun ağlamasından çok daha acı. 

Bazı günlerde güneş doğuyor dünyama dipsiz bir kuyuda bütün yıllarımı geçirmemişçesine çıkıp yaşamak istiyorum. Bir el uzanıyor sanki ruhuma. Karanlık, dingin bir yeşile dönüyor. Gözyaşlarımla söndüremediğim sinirimi güneş söndürüyor. Gözleri yeni açılmış bir kör gibi her yer rengarenk görünüyor gözüme. Çocuk kahkahaları duyuyorum içimi ısıtan. Sımsıcak kahverengi bir gözle göz göze geliyor gözlerim. Benim koyu kahvemde boğulmadan kendi elasına sarıyor beni. Kozadan çıkan muhteşem bir kelebek gibi hissediyorum. Yaşamak istiyorum sanki karanfil tarlasında uyanmış gibi. Etrafımı dingin denizler büyülü ormanlar sarmış gibi. Bir tablo misali manzaram. Yaşamak istediğim günlerde dünya gözüme rengarenk bir tablo gibi görünüyor. Bazı günlerde...

Ve fark ediyorum ki Eylül gelmişken bir anda geldiği gibi bitiyor. Eylül de bitti bir anda yakında soğuk içimize işlerken daha çok üzülecek ve daha çok ağlayacağız. Ruhumuz yağan yağmurlara esen rüzgara yenik düşecek ve kırılacağız. Güneşin doğayı terk etmesi gibi mutlulukta bizi terk edecek. Kimsesizlik hissiyle üşüyüp sarılabilme umuduyla ısınacağız. Hayat bir zamanlar toz pembeydi şu yaşımda verebileceğim bir renk skalam yok. Grili maviyi bilir misiniz? Biraz ona benzetebilirim soğuk ve güçlü. Çünkü yaşamak ne kadar istemesek de çok güçlü bir duygudur. Şu an bulunduğumuz zamanda soğuk hissettirir. Ne kadar bu dünyadan göçüp gitmek isteseniz de ya mutlu olursam umudu sizi her gün uyanmaya zorlar. Kim demiş yaşamak güzel şey ümitli şey diye. Benim güzellik algıma uymasa da yaşamak ümitli şey. Her gözlerimi açışım kan görmeden geçirmek istediğim bir günün umudunu taşıyor. Kalbimde her şeye rağmen çok güçlü atıyor vücudum ve zihnim yaşam savaşı veriyor. Antidepresan kullanıp ruh gibi yaşayan insanlar var ya çok yorulduğumda bende pes edip bazen onlar gibi olmak istiyorum. Nedense benim yaradılışım buna müsait değil. Huzursuzluk her yeri her şeyimi kaplasa da ben o gün ayağa kalkıyorum. En sevdiğim yeşiller önce sarıya sonra kahverengiye dönse de, En güçlü gövdeli ağaçlar çıplak kalsa da ben o gün ayağa kalkıyorum. Yaşamın tarifsiz savaşına yıllardır eşlik ediyorum ve benim dünyama yeşiller hep hakim olsun diye yaşıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK Var mı? Varsa da Gerekli mi?

Daha iyiyim

Temmuza Girerken